Müzeyyen...
Müzeyyen, "Müzeyyen öyle bir kadın ki..." diye cümleye girip sabaha kadar anlatılası, yazılası, çizilesi, yaşanılası... Ama anlatmaktan korkuyorum. Çünkü Müzeyyeni başka birisi keşfetmemeli. Çünkü o, sadece benim keşfettiğim bir güneş sistemi. Hatta ışığı güneşten bile güzel aldığım ayrı bir güneş sistemi, etrafında dönerek gecemi gündüzümü yaşıyorum. Onun atmosferinde nefes alıp, onun toprağından yetişen besinleri tüketiyorum. Hatta ben öldüğüm zaman da bedenim onun toprağına defnedilecek. Beni bu sizin dünyanızdan koparan bir Müzeyyen var... Bundan şikayetçi değilim hiç. Sizin kokuşmuş dünyanız gibi iğrenç insanlar yok mesela, sadece ben varım. Müzeyyen de ırmaklar sizin dünyanızda olanlar gibi değil, berrak. Hatta Müzeyyenin berrak ırmaklarında kırmızı balıklar var. Geceleri Müzeyyenin gökyüzünde yıldızlar her mevsimde parlıyor. Her gece yıldızlar kayıyor, dilek dilemene gerek yok, çünkü Müzeyyende yaşıyorsun. Daha güzel ne olabilir ki? Ateş böcekleri sönmeden huzur katıyor her geceye. Çekirgeler sevda şarkıları söylüyorlar, kışı düşünmelerine gerek yok. Çünkü Müzeyyen kışın bile sımsıcak bir dünya. Kışın bile en güzel meyveleri veriyor. Bu dünyayı anlatmakla bitmez. Cennetten bile güzel belki de. Müzeyyeni Özdemir'in Laviniası gibi saklayacağım hepinizden. NASA bile bulamaz. Kimse bilmesin, kimse duymasın. Bir tek ben bilirim Müzeyyeni, bir de Müzeyyen bilir biraz... Artık ben Müzeyyendeyim. Bana ulaşmak isteyen olursa. Başka güneş sistemine gitti gelmez bir daha dersiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder